Ahlat Ağacı Film Eleştirisi

Ahlat Ağacı Eleştiri 

İçimdeki yazmak güdüsünü dizginleyemediğim bir zamandan geçiyorum. Yazarlığa adım atma hevesiyle dolu bir karakterin başrolü olduğu Ahlat Ağacı’nı izlerken yazacaklarımı kurgulamaya başlamıştım bile. Filmde güzelce göndermesi yapılan “yazmasaydım ölecektim” klişesine bulaşmıyorum tabii ki. Yazmasam oturup NBA maçı izlerdim. Öncelikle filmi çok geç kalarak izlediğim için filmin içeriği hakkında küçük bilgiler vereceğimi yazımın başında belirteyim. Bir sanat veya film eleştirmeni olmadığım için eleştirmen gibi değil izleyici gibi yorumlar da bulunmak bana hem daha kolay hem daha doğru geliyor.

Filmi izlemeden önce NBC tarzında bol bol memleket manzaraları, uzun ve kimi için sıkıcı sahneler beklerken filmde bolca diyalog bulmak beni şaşırttı. Filmin değerlendirmesinin de bu bolca diyaloglar sebebiyle senaryo üzerinde yoğunlaşması gayet doğal olacak. Evet Nuri Bilge Ceylan film kültürümüzde muhteşem bir devrim yapıyor. Klasik olay örgülü filmlerden bunalan, her filmin “birbirine benzeyen bezelye taneleri gibi” oluş ve bitişe sahne olmasından sıkılmış izleyici için harika işler çıkarıyor. 
Ahlat Ağacı ise diğer filmlerinden farklı olarak daha fazla diyaloğa yönelmiş, durum hikayesi tarzından biraz uzaklaşmış gözüküyor. Yani Kış Uykusu’nu veya Bir Zamanlar Anadolu’dayı izlerken Çehov, Sait Faik okuyor hissine kapılabilirken, Ahlat Ağacı izlerken Orhan Pamuk romanları tadı almak beni memnun etti. Orhan Pamuk romanlarında ustaca işlenen İstanbul manzaraları ve “şehrin insanı” Ahlat Ağacı filmiyle taşraya getirilmişti. Senaryo bu insan manzaralarını, yaşantıyı başarıyla yansıtmış. Filmde bir “taşralı, hatta köylü” olarak, köyümün imamını, rahmetli dedemi ve komşumu şaşırtıcı ölçüde farksız buldum. Nuri Bilge bunu diğer filmlerde de yapmıştı evet, bu filmde kendisinden beklenmeyecek kadar fazla diyalog koyarak 2 şeyi gerçekleştirmiş. İlki diğer filmlerde yüzeysel olarak başarıyla gösterdiği taşra insanını, onların düşüncelerine ve hayatlarına daha da yaklaşarak göstermek ki bunu başarıyla gerçekleştirmiş. İkinci olarak, ilk kez bir filmde bu denli kendini anlatma ve fikirlerini ifade etme çabası gördüm Nuri Abmizden. Evet ufak tefek senaryo dokunuşlarıyla kendi fikirlerini güzelce filmlere yerleştirmişti. Ancak bu filmde neredeyse baştan sona bir sesleniş izlediğimi hissettim. Elbette her sanatçı kendini ifade etmek niyetindedir. Sanatın doğuşu kendini ifade etme çabasıdır diyebiliriz. Peki sanatçının fikirlerini ifade etme isteğinin sanat eserinin önüne geçmesini nasıl değerlendireceğiz ? 

Film, başrol dışında, taşra insanını tüm çıplaklığıyla göstermiş. Başrolün taşra insanından uzak kalması ve gittikçe onlara karşı yabancılaşması sonucu bu hale geldiği düşünülebilir. Ancak Nuri Bilge’nin yaptığı hatalardan biri, fikirlerini ve eleştirisini başrolde o kadar toplamış ki karakterin kişiliğini hissetmek pek mümkün olmadı. Evet göndermeler güze ve harika zamanlamayla yerleştirilmiş, başrolün dikbaşlılığı, toplumu yadırgayışı ustaca işlenmiş. Ancak bunların yanında, atanamayan öğretmenler, polislerin topluma bakışı, inşaat zenginleri, sonradan görme orta yaşlı siyasetçiler, imam hatip mezunu dar görüşlü imamlar ve daha nicelerini eleştirme çabası ve bunların sadece köylü, sınıf öğretmenliği mezunu bir gencin ağzından yapılmaya çalışılması biraz kabak tadı verdi diyebilirim. 
Filmde oyunculuklar Nuri Bilge’nin diğer filmleri ile kıyasladığımızda iyi değildi. Özellikle Sinan’ın annesi rolündeki Bennu Yıldırımlar ve maalesef Sinan’ın babası rolünde büyük umutlarla izlediğim Murat Cemcir. Murat Cemcir’e komedi filmlerinden olan aşinalığım sebebiyledir belki bilmiyorum, kötü denmeyecek bir oyunculuk sergilemesine rağmen oyuncunun karaktere büründüğünü söyleyemem. Doğu Demirkol ise beklemediğim kadar iyi oynamış ve bürünmüş karakterine. Ancak onda da bahsettiğim gibi karakterin kişiliği,Nuri Bilge’nin fikirlerini yansıtmaya kaçtığı için pek belirgin değildi. Filmin imamı Akın Aksu ve Sinan’ın dedesi rolünde izlediğimiz Ercüment Balakoğlu ise en iyi oyunculukları sergilemişler. Oyunculukların diğer filmlerdeki kadar şahane olmama sebebi ise çok fazla karakterin diyaloğu bulunması olabilir. Kış Uykusu’nda Haluk Bilginer’le çalışırken her sahnenin titizlikle çalışıldığını görmüştük. Hem Haluk Bilginer yeteneği hem bu çalışma sonucu oyunculuklardan tam not almıştı yönetmen. Ahlat Ağacı’nda ise geniş oyuncu kadrosu ve Nuri Bilge’nin her filmde farklı oyunculara yer vermesi tercihi sebebiyle aynı kaliteyi göremedim.

Senaryo ise oyunculukların çok ötesinde bir kaliteye sahipti. Bu kadar fazla diyaloğa rağmen, anlatıyla uyuşmayan sırıtan çok az sahne vardı diyebilirim. Evet kendini ifade etmek pahasına biraz izleyiciyi yormuş ancak her filminde yaşattığı gibi bana film değil de köyümden bir kaç insanı izlermiş izlenimini verdi Nuri Abimiz. Senaryoyu alıp tekrar tekrar okuyacağımı söyleyebilirim ve bunu sadece Gora için yapmıştım. Filmde aradığı kaliteli bir senaryo olan bir izleyici olarak filmin bu yönüne bayıldım. Siyasi göndermeler, toplum ve aydın eleştirisini izlerken gayet keyiflendim.

Genel olarak Ahlat Ağacı Nuri Abimizin en iyi filmi değildi. Ancak insanların 30 saniyelik video izlerken sıkıldığı bir dönemde, 3 saatlik durum filmleri yaratmayı ve sevdirmeyi başarmış. Türk sinemasının klişelerine, sıradanlığına bağlı kalmayıp başkaldırmış abimizin kendi tarzında sabit kalmaması da beni mutlu etti. Sadece filmlerde değil her sanatçının eserlerinde aynı şeyleri anlattığını düşünürüm. Evet Nuri Bilge Ceylan da aynı şeyleri anlatmaya devam ediyor. Ama aynı şekilde yapmak zorunda değil. Tabii klasik bir Türk dram filmiyle karşımıza gelir diye korkmuyor değilim ama yine de ona güveniyorum. Filmlerinde diyalogları çoğaltabilir, farklı şeyler deneyebilir ve bence deneyecektir de yeter ki bize “Nuri Bilge’nin de farkı kalmadı yea” dedirtmesin. 
 

Gelelim puanlamaya, filmi dünya sineması ve Türk sineması olarak 2 ayrı puanlamaya tabii tutmak daha doğru geliyor. Bu kadar kalitesizliğin ve durmadan aksiyon bekleyen izleyici kitlesinin karşısında yapılan bir film tabii ki dünya sinemasından ayrı tutularak değerlendirilmesi gerekir. Filmin Türk sineması baz alınarak değerlendirmesi puanı 9.5/10, dünya sineması ile yarışa girdiğinde ise puanı 8/10 diye düşünüyorum. Umarım Nuri Bilge yolundan sapmaz ve önümüze daha güzel işler koymaya devam eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar